İyice Düşünün!
Tanıtım fuarları, turizm etkinlikleri, konferans ve çalıştaylar bölge ve ülke turizminin gelişmesinde önemli katkılar sağlamaktadır…
Bu kapsamda geçtiğimiz günlerde “Bölge ve Ülke Turizmi Rize’de” turizm faaliyetleri adı altında bazı çalışmalar yapıldı… “Ortadoğu Turizm Zirvesi” başlıklı bir çalıştay gerçekleştirildi… Bu çalıştayı yapan kuruma soruyoruz: “Ortadoğu’dan davet edilen misafirler acaba Rize’nin hangi özelliklerini ön plana çıkarıp, marka değerini artırmak için çalışmışlardır?”
Rize’de ömrünü dağlarda, yaylalarda geçirip, zamanı geldiğinde bu işin ilmini yaptıktan sonra çok sayıda çalışmalar gerçekleştiren, Kaçkar Dağları’nın tırmanış rotalarını, turizm ve kültür rotalarını ve de turizm değerlerini kitaplara ve makalelere döken kişiler, bahse konu olan çalıştay(lar)a (turizm faaliyetlerine) neden davet edilmezler. Onlara niçin söz hakkı vermezler? Doğa sever, alanlarında isim yapmış, değerli şahsiyetler, turizm çalıştaylarına /çalışmalarına davet edilmeseler, görmezden gelinseler bile kendi ilini ve bölgesini hatta ülkesini tanıtmak için ellerinden geleni yapmaya devam ediyorlar ve de etmeye devam edecekler… Yeri gelmişken bir şeyi de vurgulamak istiyorum; Bölgenizde turizm odaklı çalıştay/çalışma yapıyorsunuz ama turizmci bir akademisyen davet etmiyorsunuz. Bunun gerekçesi nedir? Doğup büyüdüğüm Ardeşen’de RTEÜ’ye bağlı Turizm Fakültesi var. Bu Fakülteden yoksa haberdar değil misiniz? Haberiniz varsa, bu fakülteden bir akademisyen hocamızı ve ya ülkemizin farklı bölgelerinde bulunan üniversitelerin turizm fakültelerinde görevli, ömrünü dağlarda geçirmiş hocalarımızdan en azından birini neden davet etmediniz?
***
Gelelim Ankara’da 2-5 Mayıs 2024 Tarihleri arasında yapılan Rize Günleri etkinliklerine…
Bilindiği üzere bu ve benzeri etkinliklerin en önemli temalarından biri de turizmdir. Peki bu etkinliğe kimler, hangi kriterlere (özelliklere) göre davet edilip, söz hakkı verilmiştir? Organize edenler, alanında uzman ve eğitimli olan kişilerden faydalanmışlar mıdır? Yazımın başında belirttiğim gibi; neredeyse tüm yaşamını dağlarda, yaylalarda geçirip, sonrasında turizmde söz sahibi olan insanlarımız var... Dağlarda çobanlık yapmış, alaylıdan-mektepliye geçen turizim alanında çok değerli akademisyenlerimiz var. Bölge ve ülke turizmi alanında bilgi ve donanıma sahip olan bu değerli şahsiyetlerle diyaloğa geçilip, Rize Günleri ve benzeri etkinliklere neden davet etmiyorsunuz? Bütün ülkenin tanıdığı bu değerleri, siz bazı kurum ve dernekler neden tanımamazlıktan geliyorsunuz..! Başkentteki “biz tabela derneği değiliz diyenler, sizler de artık tabela derneği oldunuz. Haberiniz var mı?
Çok sevdiğim dostumla birlikte tebdil-i kıyafetle Başkentteki etkinliğe gittim… Çok sayıda konuşmacıya söz hakkı verildi. Peki sonuç? Sorun ne, çözüm ne? Bunlara yönelik bir arayış içinde bulunuldu mu? Yetkili merciler turizm oturumlarına katıldılar mı? Evet, seyahat acentelerinin sahipleri/temsilcileri, acenteliği olmayıp, tur şirketi olan kişiler ve bazı şube müdürleri davetlilerin karşında konuşmalar yaptılar. Ellerinden geldiğince verdikleri hizmetleri ve bölgenin sorunları hakkında gayet samimi ve dobra bir şekilde bilgiler aktardılar. Kendilerini kutluyorum… Bu konuşmacılara gram lafımız yok.
Ancak, Rize sınırları dahilinde yer alan RTEÜ Ardeşen Turizm Fakültesi’ndeki hocalarımızdan veya Rize’nin evlatları olup, güzel yurdumuzun başka illerindeki üniversitelerin turizim fakültelerinde görev yapan hocalarımızdan biri ya da birilerini konuşmacı olarak davet edemez miydiniz? Kime sorarsanız sorun, bu duruma kılıf uyduramazsınız… Sizlere önerimiz; gelecek sefere benzer etkinlikler yapacak olursanız, bu hatalara düşmemeniz..!
Tebdil-i kıyafetle demiştik ya o yüzden etkinlikteyiz artı ve eksileri çok rahatça görme fırsatımız oldu… Rizeli yazarlarımıza doğru dürüst bir stant yeri verilmediği gibi, kendilerine gerekli ilgi de gösterilmedi. Başkent dışından gelen il ve ilçe dernek başkanları, sahipsiz, ilgisiz kaldı. Bu başkanlara “hoş geldiniz” diyecek kimse bulunamadı…
Rize, sadece muhlama, horon veya çay değildir. Bütün değerleriyle yaşatılmalı, somut ve somut olmayan bütün kültür mirasları Rize etkinliklerinde yansıtılmalıdır… Tabi ki sadece siyasetçiyi kapıda karşılamakla da fuar etkinliği olmaz. Onun için, bütün değerlerimize aynı ilgi ve alaka gösterilmelidir. Ötekileştirmeden, birlik ve beraberlik içerisinde olunmalıdır…
Rizeli yazarlarımıza stant yeri konusunda yukarıda bir kaç cümle sarf etmiştik. Bazı stantlarda yöreye ait olmayan sucuk vb. çok sayıda ürün de yer aldığını gördük… Rize Günlerinde ürünler Rize’den ve yöreye özgü olmalı. Başkentteki büyük toptancılardan, A veya K ilindeki fabrikada üretilmiş yağ, peynir vb.ürünleri, Rize yağı, yayla peyniri, Hemşin yağı ve peyniri diye standa koyup, satışının yapılması doğru değildir… Yemek standıyla ilgili gramaj, yemek çeşitleri ve fiyat konusunda da sınıfta kaldığınızı söyleyebiliriz…
Belki kimsenin dikkatini çekmemiştir… Ankara’daki “Rize Günleri” etkinliği için hazırlanan tanıtım reklamında yer alan, Rizemizin örnek evladı, yerel kültürüne sahip çıkan, zor şartlar altında hayvancılık yapan, ülkesine faydalı üreticisi Hamdu Sena’yı Başkentteki etkinliğe neden getiremediniz? Getirmeyecektiniz ise tanıtım reklamına neden koydunuz? Hamdu Sena kızımızla görüştüğümüzde “çok üzgünüm, söyleyecek bir şey bulamıyorum” sözlerine bizler, bir kez daha üzüldük…
Ankara’da 2-5 Mayıs tarihlerinde yapılan “Rize Günleri” etkinliklerinde hiç mi iyi şeyler olmamış diye düşünenlere, elbette güzel şeyler de olmuş... Biraz yerel, biraz da genel konuların yer aldığı birbirinden güzel oturumlar olmuş. Bu oturumların çok ilgi görmemiş olması ise düşündürücü… Etkinlikte, bölgemizin ve ülkemizin genç ve dinamik sanatçısı kıymetli kardeşimiz Selçuk Balcı’dan sonra en çok alkışı, göreve yeni seçilen Pazar ve Ardeşen Belediye Başkanları almış oldu…
Eksikliklerin daha az olduğu yeni etkinliklerde Ankara’daki hemşehrilerimizi buluşturmanız umuduyla, bir kaç kelimeyle tebdil-i kıyafetin filtresine takılanları orta ölçekli elekten geçirerek, mesajımızı vermek istiyoruz; Kavrun yaylasından Derebaşı üzerinden eski göç yollarımızı aşıp, Davali Yayla aşıtından Hodeç’ura inmeyenler… Yukarı Kavrun yaylasından, Naletleme geçidi Laz puğarından Olgunlar yaylasına inemeyenler…
Altıparmak Dağından, Hevenk’e geçmeyenler… Palovit yaylasından Apivanak’a, Davalı geçidinden Hodeç’ura inmeyenler…
Kale’den Husam puğarından Hunut’a inemeyenler… Elevit Haçivanaktan Döner gölünü aşıp, Davalıya inemeyenler… Ovit Dağından Marsise trans geçiş yapamayanlar ve de Kaçkar Dağlarının tamamını geçtik de birine bile zirve yapamayanlar… Sizlerin bölgemizin dağ, doğa ve kültür turizminde söz hakkınız var mıdır? Düşünün bakalım… İyice düşünün…